Kendimizi taşıyacak kuvvet hakikâten dizlerimizin bağındaymış. Bunu ilk, babamın hastalığını öğrendiğimde değil de doktorun hiçbir izaha gerek duymadan "Aşağı inin, ameliyat hazırlıklarını başlatın." derken takındığı umursamaz ve kaskatı tavırla fark ettim. On dört gün boyunca dik durup herkese ümit veren ben, o gün eve giden mesafeyi ayaklarımı sürükleyerek kat ettim. Bundan evvel yaşadığım zor günler olmuştu, ama hakîkatte hiçbiri bundan daha çetin değildi. İnsanın dünyada bir acının cahili olabileceği daha evvel hiç aklıma gelmemişti. Daha evvel birilerinin "hayırlısı olsun" dileğine güceneceğimi de hiç düşünmemiştim. Tevekkül ancak yaşayarak ve sınanarak öğrenebileceğimiz bir şeydi, bunu biliyordum, ancak daha evvel hiç tecrübe etmemiştim. Ben tüm bunları bir anda, göğsüm çatırdayarak öğrendim. Eskiden olsa üç ay sonrasını hayal eder, teselli bulurdum. Şimdi ise bu günler nasıl geçer hiç bilmiyorum. Annemin dualarını ve benim şifa ümitlerimi, varılacak tek kapının sahibine emanet ediyorum.