5 Ekim 2019 Cumartesi

Yaşamak bir bozgundur. Bu hakîkâte sarsılmaz bir inanç ile sarılıyorum. Bana öyle geliyor ki kimseyi iyi hatırlayamayacak kadar kötü anı biriktirdim. Bu acı veren hatıraları biraz geride bırakabilmek, içimde dolup taşan öfke ve kırgınlığın sonradan pişman olacağım şeylere mal olma ihtimaline karşılık ilişkilerimi korumak, belki biraz da kendimi muhafaza etmek için, kim varsa çevremde bir süredir hepsine bir miktar mesafe koydum. Biraz dinmeye, bir şeyleri yoluna koymaya, kendimi iyileştirmeye ihtiyacım vardı. Bunlara ne kadar ulaştığım tartışılır ama bu ayrılık bana iyi geldi. Biraz daha uzamasında bir mahsur da görmüyordum açıkçası. Hayat hep aynı düzlükte ilerlemiyor. Kırıldığı yerler oluyor. Eskiden bu mesafeye küskünlük derdim şimdi bana hissettirdiği şeyin sakinlikten başka bir şey olmadığını düşünüyorum. Üç gün öncesine kadar da bunda ısrarlıydım. Ancak beni çok üzen, üzmekle kalmayıp yine herşeyi kestirip atmama sebep olan bir şey yaşadım.

Babamın kaybı, hakkında pek konuşabildiğim, konuşmak istediğim, kendimde konuşacak gücü bulabildiğim bir hadise değil. Nadiren açtım kendimi, konuştuğum kişiyi seçerken hep temkinli davrandım. Buna rağmen, bütün bu imtina ve itinaya karşılık, güçlük adına ne yaşadımsa, ne zaman tökezleyip bir süreliğine devam edemediysem babamın yokluğuna yoruldu. Geldiğim son noktada bir ayrım yapıp cümle alemi bu hususta aydınlatmaya karar verdim: yaşadığım güçlüklerden hangisinin babamın yokluğu ile ilgili olduğunu, hangisinin olmadığını, duygusal olarak kesinlikle öyle bir bağ kurmadığımı, asla öyle düşünmediğimi bir bir açıklamaya.. Mesela artan sorumluluklarımın beni haliyle zorlamasının, bazen tek başıma kararlar almak mecburiyetinde kalmamın ve bunun yükünün gün geçtikçe ağırlaşmasının, herkesi idare etme, sorun çözme vazifesinin bana düşmesinin; açtığı boşluğun gün geçtikçe daha belirgin, daha berrak bir hakikat olduğunun, onu çok özleyişimin, sırtımı yasladığım dağı bir sabah orada bulamayışımın, bir çınarın gölgesini terk edişinin, bunların hepsinin babamın yokluğu ile bir ilgisi var. Ama canım insanlar sizin hoyratlığınız ve bencilliğiniz ile kırdığınız kalbimin babamla bir alakası yok. "Senin uğraştığın şeyleri görünce mutluluğumu ya da mutsuzluğumu göstermek gereksiz geldi" cümlesindeki gizli ithamın, bir çift sözün kocaman bir taşa dönüşüp beni altında bırakışının, bir problemi çözemeyişimin verdiği rahatsızlıktan bahsederken "sen hastalığı/ölümü gördün, bunu mu dert ediyorsun" kibrine maruz kalmanın, "annen hayatta" sopası ile beni ıslah çabasının inanın babamla bir ilgisi yok. Sevdiğini kaybeden herkes onu özler. Herkes şiddeti ve sıklığı zamanla değişerek, belki nispeten azalarak kaybının acısını yaşar. Orada çırılçıplak duran ölüme rağmen hayatta başka başka sorunlar, dertler peydah olur. Ama bir taraftan herkes o yokluğu başka bir şekilde inşa eder. Başka tutamaçlar, hayatı yaşanılır kılan yeni detaylar bulur. Bunların hepsini ben de böyle yaşayıp tecrübe ediyorum. Ben bugüne kadar hiç coşkuyla yaşayan bir insan olmadım. Sakinliği ve sıradan olmayı sevdim. Basit mutlulukları, kendine yetebilmeyi sevdim. Sıkıntıdan canım burnuma da çıksa beklemeyi ve bana takdir ettiği hayrı kavrayabilmeyi, rıza gösterebilmeyi sevdim. Peki canım insanlar ben neden bunu size göstermeliyim? Size neyi ispat etmeliyim? Annemin sağ ve yanıbaşımda oluşunun şu dünyada sahip olduğum herşeyin karşılığından çok çok daha büyük bir nimet olduğunun ferahlığını hiçbir şeye değişmeyeceğimi mi meselâ? Hayatta hiçbir sıkıntının ölümle, sevdiğin insanın ölümüyle kıyaslanamayacağına, bu hakîkâtin dünyadaki bütün dertleri bir tarafıyla önemsiz, diğer tarafıyla çözülebilir kıldığına dair sonsuz güveni mi? Hangisinden başlamalıyım? O'nunla içimden konuşmamı beğenmiyorsunuz madem. Size göstere göstere mi şükretmeliyim? Ne yaparsam, ne söylersem ikna olursunuz? Her insanın deneyimi biriciktir. Herkesin başa çıkma biçimi kendine özgüdür. Ben, sen olmadığım için, senin gibi davranmadığım için mi elimdekilerin kıymetini bilmiyor oluyorum? Bunun tam izahı nedir Allah aşkınıza? Bir insan maksadını bu denli aşan bir yorum ile nasıl bir iyilik umabilir? Gerçekten kendi olmak böyle bir konuşma cesareti gösterebilmek midir? Aynı acılardan geçmiş olmakla mesafeyi kapatmak dururken, bir insanın mücadelesini, dik durma gayretini değersizleştiren böyle bir üsluptan nasıl fayda umulur? Bu nasıl üsttenci bir dil? Nasıl oluyor da insanın yaşadığı acı, bir yerden sonra böylesi bir kibre dönüşebiliyor?..