7 Aralık 2019 Cumartesi

"Kimseler görmedi Ömür Hanım, dünyadan ben geçtim."

Bazı günler herkesi aramaya çıkmakla, bazı günler kendimi de kaybetmemeye çalışmakla geçiyor. Ama nereden baksan bu ara ilkinden vazgeçmiş, ikincinin ise tık nefes peşinden koşuyor gibiyim. Çünkü birilerine bir şeylerin neden yolunda gitmediğini açıklamaktansa, iyiymiş gibi yapmak daha hesapsız, bir gün toparlandığında tekrar yola koyulmak çok daha kolay.
İnsanlara bir şeyler anlatmak, bir şeyin içinde her ne varsa, belki güçlük, belki keder, belki musibet, belki felaket, ona ortak etmek bir bakıma. Normal şartlarda kimse böyle bir şeyin gönüllüsü olmaz asla. Arkadaşlık, dostluk gibi sıfatlarla, ya da ihtiyari olmayan bir kan bağıyla onları mecbur bırakıyoruz bir çok defa. Bunun üzücü neticeleri oluyor çoğunlukla. Elinde cetvel seni sürekli ölçüp biçen, neyin üzülmeye değer, neyin olmadığını kendi kıstaslarına göre belirleyen küçümseyici bir nasihatin muhatabı olabiliyorsun. Ya da onun sevincine, gündemine de gölge düşürmüşsün, hastalık bulaştırmışsın gibi huzursuz olmasına, mesafe almasına sebep olabiliyorsun. İnsana kendini suçlu hissettirmek ruhunu paramparça edecek kadar kuvvetli bir duygu. Öyle uzun zaman bu duygunun elinde hırpalandım ki, tutanacak bir köküm kalmayana dek kendi kendimi budadım. Bu halimle tıpkı bütün yapraklarını dökmüş, tüm dallarından vazgeçmiş bir ağaca benziyorum.
Ama mevsim muhakkak döner, herkes eninde sonunda evine döner, artık ben de dönüyorum. Şimdi ayağını hiç yere basmadan yürür gibi, ciğerini doldurmadan soluk alıp verir gibi, kimse görmeden, hiç kimseye duyurmadan  ortalığa saçılmış parçalarımı teker teker bulup bir araya getirmeye, bir kez daha kök vermeye çıkıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder